Özellikle İstanbul gibi mega kentlerimizde otopark büyük sorundur. Gideceğimiz yerlerde otopark yeri bulmak büyük sorundur. Kadıköy, Şişli, Beşiktaş gibi bölgelere yapacağınız seyahatler eminim ki sizin de gözünüzü korkutuyor dur. Gözünüzde şöyle bir canlandırın. Bir mobil uygulama yapsanız, insanlar gidecekleri bölgeyi girseler ve önlerine oraya yakın park yerleri çıksa, ücretlere bakıp ödeme yapsalar ve sadece gidip arabalarını park etseler. Park yeri aramak için deli gibi turlamak yok, trafik cezası yok, hoşunuza giderdi değil mi?

Böyle bir iş fikrini iş modeli haline getirirken park yerlerini nereden bulacaksınız? Çalışan insanların arabalarını park ettikleri yerleri onlar işteyken yani tüm gün boş duruyor, tatile gidenlerin otoparkları tatil süresince boş duruyor, yoğun olmayan otoparklarda çoğu zaman boş yer bulunuyor. Bu insanlar sitenize kayıt olup müşteri istedikleri zamanlarda uygun olduklarını belirtebilirler. Bir çok apartman yönetimini sabahtan akşama boş duran otoparklarından apartman giderlerine katkı sağlamak için ikna edebilirsiniz. Otellerin otoparkları çoğu zaman boş, onları ikna edebilirsiniz. Yaratıcı olun, çok yol bulacaksınız.
Bir işin neden olmayacağına değil nasıl yapılacağına yoğunlaşırsanız yapılamayacak iş yok. Hangimiz 1980’ler de çeşmemizden içilebilecek su akarken ve hatta bedava iken ( su faturası yoktu o zamanlar ) damacana ile su alacağını hayal ederdi. Ben 1992’de Starbucks benzeri cafe dükkanları açmak için iş adamlarını ikna etmek istediğimde bana ” Türkler çay içer, kahve içmez ” demişlerdi. Bu günü düşününce ne komik değil mi? Çoğu Türk iş adamı müşteri adına düşünür, onlar adına Empati yapıyorum diye karar verir. Hiç bir pazar araştırması yapmadan gelen fikirlere ” Hayır ” der. Bazıları da girişimci olur ve çok başarılı olur.
Balık avlarken oltanın ucuna kendimiz çok seviyoruz diye pasta değil balıkların sevdiği solucan koyalım.